30 Nisan 2012 Pazartesi

Ben Amerikadayken-6

Türk öğrenciler arasında kayıtsız, koşulsuz ve Türkiyedeyken göremeyeceğiniz bir yardımlaşma anlayışı vardı. Her hangi bir konuda bilgisi olan, daha önceden tecrübe sahibi olan kişi, ihtiyacı olana sonsuz yardım ediyordu. Hatta bu sürece ailecek katılınıyor, biz öğrenciler aramızda yardımlaşırken, hanımlar ve çocuklar da kendi aralarında biribirlerine destek oluyorlardı. Sen sadece neye ihtiyaç duyduğunu söyle, mutlaka bir yardım bulunuyordu. Bu yardımlaşma süreci, Amerikaya ayak bastığımız günden itibaren başlamıştı.
Chicago havaalanına indik, kıdemli bir öğrenci arkadaşımız bizi karşıladı. Üniversitedeki kayıt işlemleri, öğrenci kimliği çıkartılması, banka hesabı açılması, ev kiralanması, eşyaların alınması, gıda alışverişleri gibi her türlü işlerimizi, Türk öğrenci arkadaşlarımızın cömert yardımlarıyla yapıyorduk.
Daha sonra anladım ki, aslında bu sırası gelenin yaptığı, bir tür gelenekselleşmiş, kendiliğinden gelişen bir dayanışma faaliyetiydi. Nitekim yaklaşık iki ay sonra, aynı yardımları bu defa ben yeni gelen öğrenci arkadaşlara yaparken buldum kendimi.
Artık üniversitenin öğrenci evlerinden birine yerleşmiştik. Bir evde ihtiyaç duyulabilecek eşyaları satınalmıştık.
Yan komşumuz Hintli, üst komşumuz Güney Koreliydi. Kısa süre içinde eve telefon da bağlatmıştık ve artık Türkiyedeki yakınlarımızla görüşmeye başlamıştık.
İlk telefon faturası yaklaşık 150 dolardı, ikincisi 180 dolardı. 200 doları geçen telefon faturası ödediğimi bile hatırlıyorum. İlk anda durumu pek anlayamadık. Aslında mesele şuydu, yabancı bir ülkeye geldiğiniz ilk günlerde, karşılaştığınız fiyatlarla ilgili bir kıyaslama yapamıyorsunuz, ancak belli bir öğrenme süresinden sonra fiyatlar hakkında ucuz, pahalı veya normal değerlendirmesi yapabilir hale geliyorsunuz. İşte Amerikadaki ilk aylarımızda yaşadığımız bu acemilik dolayısıyla, bir süre AT&T nin yüksek kar getiren müşterileri arasında yerimizi aldık.

Hiç yorum yok: