25 Nisan 2012 Çarşamba

Ben Amerikadayken-5

İstatistik dersini "drop" ettikten sonra nispeten rahatlamıştım. Business Englisch  dersimiz genellikle rahat ve eğlenceli geçiyordu. Artık yavaş yavaş arkadaşlar edinmeye başlamıştım. Karşılıklı isimlerimizi öğrenmeye, ufak tefek yardımlaşmalara, ülkelerimiz hakkında sohbet etmeye başlamıştık.
Ben bir kaç kelimelik kısa cümleler kurabiliyordum. En büyük sorun konuşulanı anlamaktı. Çünkü Çinli, Meksikalı, Brezilyalı, Endonezyalı, Hintli, Koreli, Rus, Japon, Arap sınıf arkadaşlarım vardı ve her milletin İngilizce aksanı çok farklıydı. Çinlileri ve Hintlileri anlamak başlangıçta neredeyse imkansızdı. Ama kulağım zamanla alıştı. Hatta Tayvanlı Chi Hu ile yakın arkadaş olup, ailecek görüştük. Belki de gırtlak yapısından dolayı, aksanları bize benzeyen İranlıların İngilizce konuşmalarını ise, çok rahat anlayabiliyordum.
Ancak gelişen bu arkadaşlık ortamına rağmen, ben genellikle konuşma ortamlarından kaçmayı tercih ediyordum. Konuşmakta ve anlamakta güçlük çekmem, beni hep kaçmaya zorluyordu.
Bu soruna bir çare bulmalıydım ve buldum. Sorunun çözümü bir "tuitor" edinmekti. İki yıl süren öğrencilik dönemimde üç ayrı tuitor edindim.
Bunlardan mesleği ingilizce öğretmenliği olanı, evimize geliyor ve saat başına 10 dolar alıyordu.
Mike ise kendine iş arayan, mahcup bir Amerkalıydı, onu verdiği ilandan buldum. Genellikle okulda buluşup havadan sudan konuşuyorduk. Saatliğine 5 dolar ödüyordum.
Bir de "free" yani ücretsiz sohbet arkadaşlığı yapan Skotch adında bir Amerikalı öğrenci vardı. Hepsinden de çok faydalandım. Konuşma pratiğimi geliştirdim ve kendime güvenim arttı.

Hiç yorum yok: