20 Nisan 2012 Cuma

Ben Amerikadayken-2

Amerika'daki ilk günümün sabahına uyandım. Eşim, ben ve 6 yaşındaki oğlumla otelin en üst katındaki kahvaltı salonuna çıktık. Sıcakkanlı İtalyan bir garson bizimle yakından ilgilenmeye başladı. Meğerse eşimden dolayı, bizi de İtalyan zannetmiş. Bu arada, çeşitli vesilelerle Türklerin sıklıkla İtalyanlara benzetildiğine bizzat kendim şahit oldum. Türk olduğumuzu öğrendikten sonra da İtalyan garsonun ilgisi eksilmedi.
Kahvaltı "continental" kahvaltıydı. İsmine aldanıp da sakın kıtasal boyutta, zengin bir kahvaltı olduğunu düşünmeyin. Hani olur ya ilaç almanız gerekir yada aç karnına sigara içmemek için "altlık" niyetine birşeyler atıştırırsınız, işte bizim için ancak altlık sayılabilecek bir kahvaltı formatıydı bu continental kahvaltı.
Kahvaltıdan sonra odamıza döndük. Onları odada bırakıp, okuluma, sınıfıma, dersime ulaşmak üzere yola çıktım. Şaşkın, ürkek, meraklı bütün bunların karışımı bir ruh haliyle yürümeye başladım yolda.
Herşey bambaşkaydı. Binalar çoğunlukla iki-üç katlıydı. Dış yüzeyleri genellikle kiremit rengi yarım tuğla ile kaplanmıştı. Yollar, kaldırımlar, ağaçlar, otomobiller, havadaki koku, nem, güneş herşey değişik görünüyordu. O an anladım ve bilincine vardım ki, bir başka ülkede, bir yabancı ülkedeyim ben. Herşeyi, yeni doğmuş bir bebek gibi en baştan keşfetmek zorundayım. Ve bu çok zahmetli, acılı bir süreç olacaktı. Ben bu ülkede "like a fish out of water" idim yani sudan çıkmış balık.

Hiç yorum yok: