19 Nisan 2012 Perşembe

Ben Amerikadayken-1

Aylardan Haziran, hatta Haziranın ortasını geçmişiz. Amerika'ya gelişimin ilk sabahına uyandım. Kaldığımız otel kampüs alanının içinde. Pencereden baktım, o zaman benim yaşlarıma yakın bir adam gördüm. Yukardan bakıyorum. İlk dikkatimi çeken şey, adamın sırtındaki koyu renkli sırt çantası. Dolu ve ağır olduğu tahmin edilebilecek bir çanta gibi duruyor adamın sırtında. Bir kaplumbağaya benziyor adam sırtındaki çantanın yarattığı şişkinlikten dolayı, Ninja Kaplumbağası.
Hızlı, enerjik adımlarla yürüyen adamın ayağında sandaletler ve beyaz çoraplar var. Üstünde beyaz tişört ve açıkkahve renginde kısa pantalon giyiyor. Adamın bu hali öylesine dikkatimi çekmiş olacak ki, bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bütün detaylar bir resim gibi hala aklımda.  Kısa zamanda bu giyim tarzının ve sırt çantasının (ki adı "back pack" dir) üniversitenin adeta forması gibi, herkes tarafından tercih edildiğini (mecburiyetten) anlıyorum.
Özellikle bizlerin, Türk öğrencilerin yadırgadığı şey sandalet ve kısa pantalon giymekti. Ama hava öylesine nemli ve sıcaktı ki, erkek öğrenciler için, bacaklarımızı yiyen sivrisineklere rağmen, en konforlu ve vazgeçilmez giysimizdi kısa pantalon. Bir süre sonra hava daha da ısındı ve sandaletlerimizin altına giydiğimiz beyaz çorapları da çıkarmak zorunda kaldık. Öyle, çıplak ayağa giydiğim sandaletlerle geçirdim üç koca yaz mevsimini, İlinoi'de.
Sırt çantası bir başka mecburiyetti öğrenciler için. Ders kitaplarını ve notlarımızı taşımak bir yana, bütün günlük iaşemiz yani yiyeceğimiz, içeceğimiz, sigaramız vesaire bu çantanın  içindeydi. İki yıl boyunca, sırt çantası taşımaya alıştığımdan olsa gerek, Türkiye'ye döndükten sonra da bir sırt çantası edindim. Özellikle şehir aşırı seyahetlerime sırt çantam olmadan çıkamıyorum.

Hiç yorum yok: