30 Nisan 2012 Pazartesi

Komik Fıkra-Avcı Zor Durumda

Bir gün avcı kahvehanede, her zamanki gibi abartılı av hikayelerini anlatıyormuş.
Söz dönmüş dolaşmış ayı avına gelmiş.
-"Ayı avı, öyle her avcının cesaret edeceği bir iş değildir" demiş avcı kasılarak.
-"Akıl ister, yürek ister, tecrübe ister" demiş, şişinerek. Sonra başlamış anlatmaya.
-"Bir gün ormanda kocaman bir ayının peşine düştüm. Ben ayının ayak izlerini takip ederken, bir anda ayı ile burun buruna geldik. Baktım ayı üzerime doğru geliyor, hemen tüfeğimi doğrultup tetiğe bastım. Fakat tüfek ateş almadı. Bir daha bastım gene ateş almadı. Ayı üzerime geliyor, ben geri geri gidiyorum. Derken, bir uçurumun kenarına geldik. Arkamda derin bir uçurum, önümde kocaman bir ayı", demiş avcı, derin bir soluk alarak ve şöyle bir bakmış dinleyenlere.
-"Eee ne yaptın", diye heyecanla sormuş etrafındakiler.
Avcı duraklamış, düşünmüş, kafasını kaşımış ve
-"Ayı beni yedi" demiş.

Ben Amerikadayken-6

Türk öğrenciler arasında kayıtsız, koşulsuz ve Türkiyedeyken göremeyeceğiniz bir yardımlaşma anlayışı vardı. Her hangi bir konuda bilgisi olan, daha önceden tecrübe sahibi olan kişi, ihtiyacı olana sonsuz yardım ediyordu. Hatta bu sürece ailecek katılınıyor, biz öğrenciler aramızda yardımlaşırken, hanımlar ve çocuklar da kendi aralarında biribirlerine destek oluyorlardı. Sen sadece neye ihtiyaç duyduğunu söyle, mutlaka bir yardım bulunuyordu. Bu yardımlaşma süreci, Amerikaya ayak bastığımız günden itibaren başlamıştı.
Chicago havaalanına indik, kıdemli bir öğrenci arkadaşımız bizi karşıladı. Üniversitedeki kayıt işlemleri, öğrenci kimliği çıkartılması, banka hesabı açılması, ev kiralanması, eşyaların alınması, gıda alışverişleri gibi her türlü işlerimizi, Türk öğrenci arkadaşlarımızın cömert yardımlarıyla yapıyorduk.
Daha sonra anladım ki, aslında bu sırası gelenin yaptığı, bir tür gelenekselleşmiş, kendiliğinden gelişen bir dayanışma faaliyetiydi. Nitekim yaklaşık iki ay sonra, aynı yardımları bu defa ben yeni gelen öğrenci arkadaşlara yaparken buldum kendimi.
Artık üniversitenin öğrenci evlerinden birine yerleşmiştik. Bir evde ihtiyaç duyulabilecek eşyaları satınalmıştık.
Yan komşumuz Hintli, üst komşumuz Güney Koreliydi. Kısa süre içinde eve telefon da bağlatmıştık ve artık Türkiyedeki yakınlarımızla görüşmeye başlamıştık.
İlk telefon faturası yaklaşık 150 dolardı, ikincisi 180 dolardı. 200 doları geçen telefon faturası ödediğimi bile hatırlıyorum. İlk anda durumu pek anlayamadık. Aslında mesele şuydu, yabancı bir ülkeye geldiğiniz ilk günlerde, karşılaştığınız fiyatlarla ilgili bir kıyaslama yapamıyorsunuz, ancak belli bir öğrenme süresinden sonra fiyatlar hakkında ucuz, pahalı veya normal değerlendirmesi yapabilir hale geliyorsunuz. İşte Amerikadaki ilk aylarımızda yaşadığımız bu acemilik dolayısıyla, bir süre AT&T nin yüksek kar getiren müşterileri arasında yerimizi aldık.

29 Nisan 2012 Pazar

Başarmak Üzerine-8 Güzel giyin, şık ve güzel görün

"Güzel giyin, şık ve güzel görün"
-Akıllı olan, giyinmenin önemini bilir.
-Nasıl giyindiğimiz üzerinden değerlendiriliriz, unutma!
-Giyimde az olsun, kaliteli olsun kuralını uygula.
-Sade, şık, klasik, her daim modadır.
-Giyimde renk uyumuna dikkat et, bilmiyorsan öğren.
-Ceket, gömlek, kravat, pantalon, kemer, çorap, ayakkabı, hepsi birlikte bir bütündür, unutma!
-Temiz ve bakımlı ol.
-Saç traşı ol.
-Sakal traşı ol.
-Tırnaklarını kes.
-Özellikle burun ve kulak kıllarının görünmesine izin verme.
-Dişlerini fırçala.
-Ağzının kokmasına asla izin verme.
-Ter kokmana asla izin verme.
-Kaliteli bir parfüm seç kendine.
-İnsanlar hem konuşarak, hem koklaşarak anlaşır, unutma!

28 Nisan 2012 Cumartesi

Komik Fıkra-Arslan ile Kartal

Arslan ile Kartal aynı uçakta, yanyana oturmuş seyahat ediyorlarmış.
Havada epey bir gitmişler, yol uzadıkça uzamış, kartal sıkılmış, hostes çağrı düğmesine basmış.
Hostes koşarak gelmiş "buyrun efendim, ne arzu etmiştiniz diye sormuş" Kartal muzipce gülmüş,"Hiiç, öyle canım sıkıldı, puştluk olsun diye bastım düğmeye" demiş. Hostes bozuntuya vermemeye çalışarak ayrılmış yanlarından. Kartal kıs kıs Hostesin arkasından gülerken, Arslan da katılmış bu kendilerince eğlenceli oyuna.
Daha bir kaç dakika geçmeden bu defa Arslan basmış çağırma düğmesine. Hostes yine telaşla koşmuş yanlarına " buyrun efendim, sizin için ne yapabilirim" diye sormuş. Bu defa Arslan sırıtmış hınzırca "Çoook sıkıldım, puştluk olsun diye bastım düğmeye demiş" Hostes hiddetli, kızgın bir şekilde ayrılmış yanlarından.
Bu hostes çağırma oyunu bir kaç defa daha tekrar edince, hostes dayanamamış durumu Pilota anlatmış. Pilot "derhal ikisini de uçaktan aşağıya atın" demiş. Uçağın kapısı açılmış, Kartal ile Arslanı atmak üzere tutup kapıya getirmişler. Tam atılmak üzereyken Kartal Arslana dönüp "Ya sen uçmayı biliyormusun" diye sormuş. Gözleri korkudan büyümüş olan Arslan "Hayır" deyince, "Ulan deminden beri niye puştluk yapıyorsun o zaman" demiş Kartal kanatlarını açarken.

27 Nisan 2012 Cuma

Komik Fıkra-Otobüs Şoförü Temel

Temel otobüs şoförü olmuş.
Bir gün yine otobüs kullanırken, otobüsü pazar yerindeki kalabalığın üstüne sürmüş, tabi ölü yaralı derken kızıl kıyamet kopmuş.
Temeli yakalayıp mahkemeye çıkarmışlar.
Hakim sormuş:
-Temel ne yaptın, neden otobüsü kalabalığa sürdün.
Temel:
-Otobüsün frenleri boşaldı, frenler tutmadı Hakim bey, demiş.
Hakim:
-E! oğlum niye kalabalığa daldın, niye öbür tarafa çevirmedin direksiyonu, diye sormuş Hakim.
Temel üzgün, çaresiz sallamış başını:
-Sormayın Hakim bey, baktım yolun bir tarafı pazar yeri, kalabalık, öbür tarafında da bir küçük çocuk var.
Kalabalığa dalmaktansa çocuğa çarpayım dedim, lakin velet kalabalığa doğru koşunca olanlar oldu, demiş.

Sağlıklı Yaşam Üzerine-1

-"Sağlık herşeyin başı", bunu unutma!
-Sağlığın yoksa çalışamazsın, yarışamazsın, kazanamazsın.

Sağlıklı olmak için;
-Bol bol yürü.
-Koş.
-Spor yap.
-Asla sigara içme.
-Çok içki içme.
-Çok yeme.
-İyi dinlen.
-İyi uyu.
-Kendine ve başkalarına hoşgörüyle bak.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Ben Amerikadayken-5

İstatistik dersini "drop" ettikten sonra nispeten rahatlamıştım. Business Englisch  dersimiz genellikle rahat ve eğlenceli geçiyordu. Artık yavaş yavaş arkadaşlar edinmeye başlamıştım. Karşılıklı isimlerimizi öğrenmeye, ufak tefek yardımlaşmalara, ülkelerimiz hakkında sohbet etmeye başlamıştık.
Ben bir kaç kelimelik kısa cümleler kurabiliyordum. En büyük sorun konuşulanı anlamaktı. Çünkü Çinli, Meksikalı, Brezilyalı, Endonezyalı, Hintli, Koreli, Rus, Japon, Arap sınıf arkadaşlarım vardı ve her milletin İngilizce aksanı çok farklıydı. Çinlileri ve Hintlileri anlamak başlangıçta neredeyse imkansızdı. Ama kulağım zamanla alıştı. Hatta Tayvanlı Chi Hu ile yakın arkadaş olup, ailecek görüştük. Belki de gırtlak yapısından dolayı, aksanları bize benzeyen İranlıların İngilizce konuşmalarını ise, çok rahat anlayabiliyordum.
Ancak gelişen bu arkadaşlık ortamına rağmen, ben genellikle konuşma ortamlarından kaçmayı tercih ediyordum. Konuşmakta ve anlamakta güçlük çekmem, beni hep kaçmaya zorluyordu.
Bu soruna bir çare bulmalıydım ve buldum. Sorunun çözümü bir "tuitor" edinmekti. İki yıl süren öğrencilik dönemimde üç ayrı tuitor edindim.
Bunlardan mesleği ingilizce öğretmenliği olanı, evimize geliyor ve saat başına 10 dolar alıyordu.
Mike ise kendine iş arayan, mahcup bir Amerkalıydı, onu verdiği ilandan buldum. Genellikle okulda buluşup havadan sudan konuşuyorduk. Saatliğine 5 dolar ödüyordum.
Bir de "free" yani ücretsiz sohbet arkadaşlığı yapan Skotch adında bir Amerikalı öğrenci vardı. Hepsinden de çok faydalandım. Konuşma pratiğimi geliştirdim ve kendime güvenim arttı.

Başarmak Üzerine-7

-Başarıya odaklandığın dönemde mutlaka spor yap. Doğal ortamda, akciğerlerini zorlayan ve vücudunu terleten bir koşu harikadır. İyi hissetmeni sağlar, moralini yükseltir.
-Kendi kendini motive et. Başarılı yönlerini, başardığın şeyleri hatırla, kendini gururlandır, onurlandır. Güç al kendinden.
-"Eğer birisi başarmışsa, demek ki sen de başarabilirsin" bunu unutma!
-Ara sıra kendinle başbaşa kal, kendinle konuş, düşün, kendini temize çek. Arındır kendini.
-"Taşı delen, su damlasının gücü değil, sürekliliğidir" bunu da unutma!

24 Nisan 2012 Salı

Ben Amerikadayken-4

Biraz gecikerek başladığım yaz döneminde İstatistik ve Mikro Ekonomi derslerini zorunlu ders niteliğinde alıyordum, ayrıca İngilizcemizi geliştirmek üzere İş İngilizcesi başlığı altında bir de İngilizce dersi alıyorduk.
Manzara şuydu, dersler başlamıştı, haftanın 3-4 günü en az yarım günümü okulda geçirmek zorundaydım. Her hafta aldığımız derslerle ilgili en az 2-3 ödev yapmam gerekiyordu. Bu arada bir ev bulup yerleşmem ve bir aile olarak ihtiyacımız olan ev eşyalarını almam gerkiyordu. Eve telefon bağlatmalıydım. Bir banka hesabı açıp Türkiyeye bildirmeliydim. Bir arabam olmak zorundaydı, çünkü yürüme mesafesinde ihtiyaçlarımızı giderebileceğimiz bir market veya benzeri bir yer yoktu.
Tüm bunlar üstüme üstüme gelirken, İstatistik dersinin ilk sınav günü de gelip çattı. Amerika'ya gelişimin ikinci veya üçüncü haftasıydı. Ve İstatistikten sınav oluyordum. Sınava girdim, hocamız sınav kağıtlarını dağıttı. Soruları sırayla okudum, anlamaya çalıştım, mümkün değil. Açtım sözlüğü soruları çevirmeye başladım. İkinci sorunun çevirisini tamamlayamadan sınav bitti.
Gittim dersi drop ettim, yani almaktan vazgeçtim. Aslında bu bir ertelemeydi. Eninde sonunda bu dersi almak zorundaydım. Nitekim ikinci yıl İstatistik dersini tekrar aldım ve C notuyla geçtim. Dersin hocası kadın profösör C seviyesine rağmen büyük ilerleme gösterdiğimi bizzat yüzüme söyledi, yine o yüzündeki kocaman gülümsemeyle.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Ben Amerikadayken-3

Amerikadaki öğrenim hayatımın ilk dersi, İstatistik idi. Araya, sora dersin verildiği binayı buldum. Sınıfa girdiğimde ders çoktan başlamıştı. Tek kişilik, aynı zamanda küçük bir masa gibi dizayn edilmiş sandalyelerden birine ürkek, çekingen bir halde oturdum. Sarışın bir kadın, yüzünde kocaman bir gülümseme İstatistik anlatıyordu, hem de İngilizce.Hayatımda ilk defa İngilizce ders dinliyordum.
Hiç birşey anlamıyordum. Yanımda oturan uzak doğulu sınıf arkadaşımın ne yaptığını, kitapta hangi sayfayı takip ettiğini izlemeye başladım. Çocuk bana bakıp gülümsedi ve anladı benim durumumu. Bana yardımcı olmaya başladı. Nihayet ders biterken, kitaptaki hangi soruların ödev (homework) olarak verildiğini de o gösterdi bana.
İlk günün sonunda anladım ki, yaz dönemi için en az iki hafta önceden okula gelmeliymişim. Bir hafta önce "oryantasyon" yani yeni öğrencilere okulun tanıtılma süreci tamamlanmıştı. Henüz derslerin başlamadığı bu dönemde öğrenciler birbirleriyle tanışıp kaynaşmakta, ayrıca okulun kütüphaneleri, bilgisayar odaları, bu birimlerden nasıl faydalanılacağı, örneğin fotokopi makinasının nasıl kullanılacağı, bilgisayarda hazırlanan bir çalışmanın nasıl, nerede yazdırılabileceği gibi daha bir çok ayrıntı oryantasyon döneminde yeni öğrencilere anlatılmıştı. Tabi ben tüm bu hayati bilgileri başım sıkıştıkça, birilerine sorarak öğrenebiliyordum.
Düşünün ki, Amerikaya gitmeden önce bilgisayar kullanmamış, internete hiç girmemiştim. Oysa burada ödevler internet veya intranet üzerinden veriliyor, bilgisayar üzerinden sınav oluyor, hocalarımızla bilgisayar üzerinden iletişim kuruyorduk. Hatta Ekonometri(Forecasting) dersimizi tamamen "computer room" dediğimiz bilgisayar odasında yapıyorduk.
Aslında bilgisayar teknolojisine bu derece yabancı olmam, ayrıca ingilizce pratiğimin TOEFL sınavıyla sınırlı olması benim işimi kat be kat zorlaştırıyordu. Sonuçta, sürekli baskı ve stres altında anlamaya, kavramaya çalışan ama anlayamayan ve kavrayamayan, bu yüzden sürekli mutsuz görünen bir adama dönüşmüştüm.
Bu halim ilk altı ay kesintisiz ve yoğun bir şekilde sürdü. It was a kind of nightmare, my man!..

22 Nisan 2012 Pazar

Başarmak Üzerine-6

Başarandan öğütler;

-İlk önce ne olmak istediğine karar ver, hedefini belirle.
-Hedefe ulaşmanı sağlayacak süreçleri ve aşamaları planla ve bir takvime bağla.
-Hedefe kilitlen, evde, dışarda, yürürken, gezerken, uyurken, tuvalette, banyoda, mıh gibi çakılı dursun aklında hedefin.
-Asla yılma, vazgeçme, geri adım atma, "inatla sıçan, betonu deler". Unutma!
-Başaramazsın diyenlere, engelleyenlere, alay edenlere, dosta, düşmana, kendine, herkese meydan oku.
-Sidik yarıştır rakiplerinle,  gününü göster herkese.

21 Nisan 2012 Cumartesi

Başarmak Üzerine-5

Başarandan öğütler;

-Unutma! "Azim ve çalışmakla, erilir her murada" der büyük usta.
-Meraklı ol, öğren, ilgi göster.
-Ya çok sevdiğin bir işi yap, ya da yapmak zorunda kaldığın işi çok sev.
-Risk almaktan korkma, ama düştüğün çukura da ikinci defa düşme. İnsan en çok hatalarından öğrenir.
-İnsanları dinle, herkesten öğreneceğin bir şey mutlaka vardır.
-Kendini bil, güçlü ve zayıf yönlerini tanı. "İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir" Unutma!
-Başarmış insanların hayatlarını merak et, onların başarı hikayelerini öğren.
-Cesur ol, istediğinin peşine düş ve git onu al.

20 Nisan 2012 Cuma

Ben Amerikadayken-2

Amerika'daki ilk günümün sabahına uyandım. Eşim, ben ve 6 yaşındaki oğlumla otelin en üst katındaki kahvaltı salonuna çıktık. Sıcakkanlı İtalyan bir garson bizimle yakından ilgilenmeye başladı. Meğerse eşimden dolayı, bizi de İtalyan zannetmiş. Bu arada, çeşitli vesilelerle Türklerin sıklıkla İtalyanlara benzetildiğine bizzat kendim şahit oldum. Türk olduğumuzu öğrendikten sonra da İtalyan garsonun ilgisi eksilmedi.
Kahvaltı "continental" kahvaltıydı. İsmine aldanıp da sakın kıtasal boyutta, zengin bir kahvaltı olduğunu düşünmeyin. Hani olur ya ilaç almanız gerekir yada aç karnına sigara içmemek için "altlık" niyetine birşeyler atıştırırsınız, işte bizim için ancak altlık sayılabilecek bir kahvaltı formatıydı bu continental kahvaltı.
Kahvaltıdan sonra odamıza döndük. Onları odada bırakıp, okuluma, sınıfıma, dersime ulaşmak üzere yola çıktım. Şaşkın, ürkek, meraklı bütün bunların karışımı bir ruh haliyle yürümeye başladım yolda.
Herşey bambaşkaydı. Binalar çoğunlukla iki-üç katlıydı. Dış yüzeyleri genellikle kiremit rengi yarım tuğla ile kaplanmıştı. Yollar, kaldırımlar, ağaçlar, otomobiller, havadaki koku, nem, güneş herşey değişik görünüyordu. O an anladım ve bilincine vardım ki, bir başka ülkede, bir yabancı ülkedeyim ben. Herşeyi, yeni doğmuş bir bebek gibi en baştan keşfetmek zorundayım. Ve bu çok zahmetli, acılı bir süreç olacaktı. Ben bu ülkede "like a fish out of water" idim yani sudan çıkmış balık.

19 Nisan 2012 Perşembe

Ben Amerikadayken-1

Aylardan Haziran, hatta Haziranın ortasını geçmişiz. Amerika'ya gelişimin ilk sabahına uyandım. Kaldığımız otel kampüs alanının içinde. Pencereden baktım, o zaman benim yaşlarıma yakın bir adam gördüm. Yukardan bakıyorum. İlk dikkatimi çeken şey, adamın sırtındaki koyu renkli sırt çantası. Dolu ve ağır olduğu tahmin edilebilecek bir çanta gibi duruyor adamın sırtında. Bir kaplumbağaya benziyor adam sırtındaki çantanın yarattığı şişkinlikten dolayı, Ninja Kaplumbağası.
Hızlı, enerjik adımlarla yürüyen adamın ayağında sandaletler ve beyaz çoraplar var. Üstünde beyaz tişört ve açıkkahve renginde kısa pantalon giyiyor. Adamın bu hali öylesine dikkatimi çekmiş olacak ki, bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bütün detaylar bir resim gibi hala aklımda.  Kısa zamanda bu giyim tarzının ve sırt çantasının (ki adı "back pack" dir) üniversitenin adeta forması gibi, herkes tarafından tercih edildiğini (mecburiyetten) anlıyorum.
Özellikle bizlerin, Türk öğrencilerin yadırgadığı şey sandalet ve kısa pantalon giymekti. Ama hava öylesine nemli ve sıcaktı ki, erkek öğrenciler için, bacaklarımızı yiyen sivrisineklere rağmen, en konforlu ve vazgeçilmez giysimizdi kısa pantalon. Bir süre sonra hava daha da ısındı ve sandaletlerimizin altına giydiğimiz beyaz çorapları da çıkarmak zorunda kaldık. Öyle, çıplak ayağa giydiğim sandaletlerle geçirdim üç koca yaz mevsimini, İlinoi'de.
Sırt çantası bir başka mecburiyetti öğrenciler için. Ders kitaplarını ve notlarımızı taşımak bir yana, bütün günlük iaşemiz yani yiyeceğimiz, içeceğimiz, sigaramız vesaire bu çantanın  içindeydi. İki yıl boyunca, sırt çantası taşımaya alıştığımdan olsa gerek, Türkiye'ye döndükten sonra da bir sırt çantası edindim. Özellikle şehir aşırı seyahetlerime sırt çantam olmadan çıkamıyorum.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Öğrenci Yurdu Açmak-İş Fikri

Son yıllarda Ülkemizde çok sayıda üniversite açıldı. Bugün üniversitesi olmayan şehrimiz kalmadı gibi. Bu durum, okumak için ailelerinden ayrılarak, başka şehirlere giden üniversite öğrencilerinin kalacak yer bulma ihtiyaçlarını ortaya çıkardı. İşte bu ihtiyacın giderilmesinde, öğrenci yurtları çok büyük önem kazandı. Girişimciler için bu konu giderek cazip bir alan haline geldi.Ülkemizde yurt sayısının yeterli olmaması, bu alanı yatırımcılar için bir cazibe merkezi haline getirdi. İstanbulda yapılan bir araştırmaya göre, öğrencilerin sadece yüzde 5’i yurtta kalabilmekte. Bu araştırmaya göre, yüzde 5 olan yurtta kalma oranı, ilerleyen süreçte yüzde 50’ye kadar çıkabilecek bir potansiyel taşımakta.
Bir binanın tamamının kiralanarak öğrenci yurduna çevrilmesi yaygın bir uygulama olarak göze çarpmakta. Özellikle boş duran ve yeni tamamlanmış, başka bir amaçla kullanılmayan hazır binaların komple kiralanmasının sağlayacağı kira getirisinin oldukça tatmin edici olduğu ifade edilmekte.
Normal şartlarda 3+1 bir evin kira getirisi en fazla 5 bin lira olabilecekken, bina yurda çevrildiğinde 9 bin lira kira geliri sağlayabilmekte. Çünkü 3+1 daire yurda dönüştüğünde salonda 3 yatak, diğer iki odada da 2’şer yatak hesabıyla, bir dairede 9 öğrenci kalabilmekte. Daire kirası yerine de, kişi başı 1000 lira olmak üzere toplam 9 bin lira yurt ücreti elde edilmekte.
Yurda çevirebilmek için hazır, içinde oturum bulunmayan, tamamı öğrencilere ayrılabilecek binalara ihtiyaç var. İçinde birkaç daire bile olsa oturum bulunan bir apartmanın kalan dairelerini yurt mantığıyla, daire bazında kiralamak mümkün olmuyor.
Binayı komple kiralayacak yatırımcılar için konu Beşiktaş, Etiler bölgesinde benzer bir binadan yola çıkılarak şöyle örneklendirilmekte; 5 katlı bir binanın her katında 1 daire var, yani toplam 5 dairelik bir bina ve tamamı 3+1 olsun. Bu binayı yatırımcı aylık 25 bin lira ödeyerek kiralıyor. Binayı yurda çevirdiğinde, toplam 5 daireden sağladığı aylık yurt ücreti ise, her dairedeki 9 öğrenciden ele geçen yurt ücretinin 9 bin TL (9x1000 TL) olmasından yola çıkarak 45 bin lira oluyor. Bu kazancından başlangıçta ödediği kirayı düşersek 20 bin lira, binanın elektriği, suyu, temizlik ve güvenlik giderini 5 bin lira olarak düşersek aylık 15 bin lira yatırımcıya kalıyor.
Türkiye’de tüm yurt modelleri Bakanlar Kurulu’nun 03.11.2004 tarihli 2004/8106 sayılı kararına göre “Öğrenci Yurtları İle Benzeri Kurumların Açılması, İşletilmesi Ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik”e tabii olarak açılıyor ve işletiliyor.
Bu yönetmeliğe göre müracaat üzerine Bakanlıkça/Valilikçe düzenlenecek olan yurt açma izin belgesinde kapasite durumu, barınacak öğrencilerin cinsiyet ve öğretim kademeleri, ücret ve yemek durumu, yurt kurucusuna veya kurucu temsilcisine ait kimlik bilgileri belirtiliyor. Öğrenci evi açacakların valiliğe gerekli belgelerle müracaat ederek MEB’ten izin almaları gerekiyor. Yurt açma müracaatları, sonuç raporuna göre valilikçe en geç 1 ay içinde sonuçlandırılıyor. Yurt açma izin belgesini alan yurt sahipleri, en geç 3 ay içinde yurdu faaliyete geçiriyor. Bu sürede faaliyete geçirilmeyen yurtların açılma izin süreleri, üç aylık süre bitmeden başvurulması halinde, üç ay daha uzatılabiliyor.
İstanbul’da aylık kişi başı yurt ücretleri 650 lira ile 1.200 lira arasında değişiyor. Yeditepe, Marmara, Davutpaşa, Yıldız, Boğaziçi Üniversiteleri’nin çevreleri, Etiler, Beşiktaş, Sultanahmet gibi bölgeler yurt açmak için potansiyel taşıyan alanlar olarak göze çarpıyor.
Yurt binaları 10 ay çalışıyor, 2 ay boş kalıyor. Bu süre boyunca isterse binayı kiralayan yatırımcı, bir yabancı öğrenciye veya iş için geçici olarak konaklamak isteyen kişilere kiralama yapabiliyor.

Yurt açma başvurusu için hangi belgeler gerekli
-TC kimlik numarası,
-Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan alınacak adli sicil kaydı,
-Yurdun faaliyet göstereceği bina kurucuya ait ise tapu senedi,
-Binanın kiralık olması halinde en az bir yıllık kira sözleşmesi,
-Kurucu bina üzerinde intifa hakkına sahip ise bununla ilgili tapu sicilinden alınan belge,
-Tapu sicilinde mesken olarak kayıtlı bir ana gayrimenkulün bağımsız bölümlerinde yurt açılacak ise 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre kat malikleri kurulu tarafından yurt açılabilmesi için oy birliğiyle verilen kararın bir örneği veya her bir kat malikinden veyahut vekillerinden ayrı ayrı alınan muvafakat belgesi,
-Yapı kullanma izin belgesinde kullanım amacı yurt olan binalar haricindeki binalar için, depreme ilişkin mevzuata uygun olduğuna dair belge,
-Binanın sağlığı olumsuz yönde etkileyen endüstriyel kuruluşlardan uzak olduğunu belirten yetkili kuruluştan alınan belge,
-Yetkili kuruluştan alınan, binanın depreme dayanıklılığını gösteren belge,
-Yetkili kuruluştan alınan, yapı kullanma izni belgesi,
-Binanın her katı için ayrı ayrı düzenlenmiş üç adet yerleşim planı,
-Yetkili kuruluştan alınan, binanın yangın güvenliği raporu.

15 Nisan 2012 Pazar

Başarmak Üzerine-4

-Zamanını iyi kullanmak ve işini iyi yapmak,
-Güçlü sosyal ilişkilere sahip olmak,
-Toplumsal kampanyalarda görev almak,
-Bir sivil toplum örgütünde çalışmak,
-Yurt dışı eğitim/kamp tecrübesi olmak,
-Spor dallarından birinde var olmak,
-Bir müzik aleti çalmak,
günümüzün başarılı bireyini tanımlayan, temel başarı kriterleri olarak değerlendirilmekte.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Başarmak Üzerine-3

En önemlisi özgüven, kişiye çocukluğundan itibaren özgüven aşılanmalı. Özgüvensiz birey asla başaramaz.


Özgüvensiz birey;
-Sorumluluk almaktan kaçar,
-İçinde bulunduğu çevreye uyum sağlayamaz,
-Bugünün işini yarına erteler.


Özellikle çocukluk ve ilk gençlik yıllarında kişiye;
-kendine güvenmesi,
-sorumluluk alması,
-öne çıkması,
-arkadaş çevresini genişletmesi,
telkin edilmeli ve başardığı şeyler üzerinden özgüveni beslenmeli.

13 Nisan 2012 Cuma

Başarmak Üzerine-2

Başarmak için;
-İşini çok sev, kalpden sev.
-Davet edildiğin yerlere git.
-Yerinde yapılan espri çok iyidir, yap.
-Başkalarının senden olumlu bahsetmesi iyidir, bunu sağla.
-Güzel giyin, şık ve güzel görün.
-Hoş konuş, tatlı dilli ol.
-İçten ve samimi ol.
-Yardım etme fırsatını kaçırma.

12 Nisan 2012 Perşembe

Başarmak Üzerine-1

Başarı doğuştan getirilen birşey değildir. İnsan kendini yetiştirir, yaratır ve konumlandırır.
Başarının düşmanları çoktur ve hayatın boyunca sana hep ateş ederler. Ancak, işini iyi yaparsan sorun olmaz.
Ve tabii ki çalışacaksın. Bu en önemli kural; Allahına kadar çalışacaksın.